ORUCUN DA özü, çekirdeği var. Çekirdek yalnız bitkilere ait bir özellik değil. Aslında her şeyin çekirdeği var; yıldızların da, atomların da… Maddi alem gibi maneviyatta da çekirdekler söz konusu. Ramazan-ı Şerif’in çekirdeğinin Kadir gecesi, ubudiyetin çekirdeğinin de namaz ibadeti olduğu söylenebilir.
Maddi ve manevi çekirdekler Allah’ın ehadiyetinin tecellileridir. Ehadiyet küllün hakikatini cüz’de derç/cem ederek cüz’ü cüz’i kılmaktadır. Bu manada Meyve Risalesi’nde Sübhanallah, Elhamdülillah ve Allahuekber kelimelerinin “hem Kur’an’ın hem imanın hem de namazın hülasaları ve çekirdekleri”[1] olduğu vurgulanmıştır. Bu noktadan hareketle bahsi geçen üç mübarek kelimenin namazın çekirdekleri olduğu gibi aynı zamanda orucun da çekirdekleri olduğunu ne derece savunabiliriz?
Mektubat’taki Ramazan-ı Şerif’e dair kısımda orucun Allah’ın rububiyetinden insanın şükrüne bakan yönlerine kadar iç içe hikmetlerinin izahları yapılır. Bu metinde oruç ibadetinin en önemli hikmetlerinden birinin Mün’im-i hakikinin nimetlerinin şükrüne baktığı belirtilir. Orucun “hakiki ve halis, azametli ve umumi bir şükrün anahtarı” olduğuna dikkat çekilir. Zira insanoğlu gerçek manada açlık çekmediğinde nimetlerin kıymetini takdir edemiyor. Buna binaen de şükür yerine çoğu defa nankörlük gösteriyor. Kendine verilen nimetlere şükretse bile umumi ve azametli bir nimetlendirme hakikatinden gafil olabiliyor. Bu nedenle de şükrü cüz’i kalıyor, külli bir şükür yapamıyor.
Allah’ın Sıfatları | İnsanın Sıfatları | Kulluk Vazifesi |
Celal | Kusur | Tesbih (Sübhanallah) |
Cemal | Fakr | Hamd/Şükür (Elhamdülillah) |
Kemal | Acz | Tekbir/Tazim (Allahuekber) |
Oruç ibadeti ise öncelikle nimetlerin insanın mülkü olmadığını, nimetlerin yaratılışında ise güneş sistemi belki galaksi büyüklüğünde devasa bir fabrikanın işletildiğini hatırlatıyor. Elbette bu farkındalığı kazanan bir insan bu derece kıymetli ve mülkiyetine sahip olmadığı nimetleri istediği gibi tüketmekte hür olmadığını idrak ediyor. Bu duygu tüm nimetlerin doğrudan doğruya Allah’ın ihsan ve ikramı olduğunu da tam manasıyla fark ettiriyor. Ayrıca oruç ile gerçek açlık tadıldığı için nimetlerin ne derece hayati ve ehemmiyetli olduğu daha iyi anlaşılıyor. Yine en zenginden en fakire dünyanın her köşesindeki müminler oruçlarıyla hep birlikte külli ve azametli bir şükür halkasına dahil olabiliyor. Bu manalar ise şükür ve Elhamdülillah kelimesinin orucun bir çekirdeği olduğu hakikatini aşikar kılıyor. Kısaca Allah’ın cemali tecellilerine orucumuzun şükrü ile ayna olmaya çalışıyoruz.
Oruç ibadeti insana hem kalbi hem dili hem de haliyle Sübhanallah da dedirtiyor. Allah’ın celaline, yüceliğine, aşkınlığına bu ibadetimizde de yakînen şahit oluyoruz. Allah’ın rızka muhtaç olmadığının ancak bizim ve tüm varlıkların ise rızka müştak ve muhtaç bir fıtrat sahibi olduğumuzun derin bilincini kazanıyoruz. Ayrıca yemek, içmek gibi ihtiyaçları olanların ilah olamayacağını orucumuz bize hakkalyakin derecesinde yaşatarak öğretiyor. Şahit oluyoruz ki oruç ibadeti nefsimizin firavunluk damarına eşi benzeri olmayan, çok sarsıcı bir darbe indiriyor. Oruç ne derece eksik ve kusurlu olduğumuzu, çok çürük ve dağılmaya maruz bir bedene sahip bulunduğumuzu ihtar ediyor. Hasılı Allah’ın celali tecellilerine de orucumuzun tesbihi ve tenzihi ile ayna olmaya çalışıyoruz.
Oruç ibadeti Allahuekber kelimesini de hem söz hem de hal diliyle söylettiriyor. Oruçtaki açlık ile ne derece aciz ve zayıf varlıklar olduğumuzu anlıyoruz. Diğer taraftan açlıktan münezzeh olan Allah’ın zatının, isim ve sıfatlarının kemalini, yaratmasındaki ve yeryüzünü sayısız nimetlerle donatmasındaki mükemmeliyeti de fark ediyoruz. Nimetlerin farklı renkler, şekiller, kokular ve tatlarda topraktan, tohum ve çekirdeklerden eşsiz ve harikulade bir tarzda yaratılmasındaki mükemmellikler de dikkatimizi çekiyor. Bu nimetlerden istifade eden bedenimizdeki her bir cihazımızın ve ruhumuza takılan her bir duygumuzun ne derece mükemmel yaratıldığı da tefekkür objektifimize takılıyor. Bizi bizden daha iyi tanıyan, şefkat ve merhamet eden bir yaratıcımızın varlığını hissettikçe insan nimetler sayısınca Allahuekber demek de istiyor.
Netice itibarıyla Kur’an’ın, imanın ve namazın çekirdekleri olan bu üç mübarek kelimenin orucun da çekirdekleri olduğunu söyleyebiliriz. Bu mübarek kelimelerin orucumuzun hakikatindeki yansımalarını görmemiz ise inşallah bize yeni bir farkındalık sağlar ve bu da oruç ibadetimizin manasını daha bir derinleştirir.
[1] Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, http://www.erisale.com/#content.tr.4.310
- Ölüm, tesbih ve esma - 13 Kasım 2024
- Arda Güler’in gol sevinci ve tevekkülü anlamlandırması - 10 Haziran 2024
- Bismillah başlamaları-iki: yapay zeka ile bir müzakere - 16 Şubat 2024
Terkip yaparken, sıralamayı Elhamdülillah ile başlatmanızdaki remiz ne olabilir acaba?
remiz değil aslında bağlam onu gerektirdi. malumunuz ramazan-ı şerif’e dair risalede orucun hamd ve şükre bakan hikmetleri izah ediliyor. ben ise dokuzuncu söz’den esinlenerek orucun hikmetlerinden hamd hakikatine tesbih ve tekbiri de eklemek istedim. belki de ifadelerimin yetersizliği ya da muğlaklığı nedeniyle biraz zorlama bir mana olarak da algılanabilir. ancak ubudiyetin çekirdekleri olan bu üç çekirdek hakikatin islamın tüm esaslarına nüfuz ettiği kanaatine sahibim.
Bakara Suresini okurken fark ettim Mustafa abi, yorumunuzu teyiden 185.ayette orucun tekbir hakikatine bakan yönüne de vurgu yapılıyor:
“(O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, insanlara doğru yolu göstermek ve hidâyet ile furkandan (hak ile bâtılı ayıran hükümlerden) apaçık deliller olmak üzere, Kur’ân onda indirilmiştir. Öyle ise içinizden kim o aya erişirse, artık onda oruç tutsun! Kim de hasta olur veya yolculukta bulunursa, artık (onun üzerine, tutamadığı günler) sayısınca başka günler (de oruç tutma borcu) vardır. Allah size kolaylık ister ve size zorluk istemez. İşte (bütün bunlar) sayıyı tamamlamanız ve sizi hidâyete erdirmesine mukabil (tekbir getirerek) Allah’ı büyük tanımanız içindir; hem tâ ki şükredesiniz”
bu vurgu kanaatlerimi daha da güçlendirdi. evet, ayetin sonu hem tekbir hem de hamd hakikatine dikkat çekiyor. Allah razı olsun.