Sana gazoz aldım

Sana gazoz aldım

O GÜNKÜ BAHSİMİZDE de düşünmeden geçmenin mümkün olmadığı sorularımıza cevaplar arıyorduk. Meclisimiz münevver, filozof ve tecrübeli insanlarla doluydu. Birden “Nasıl olur şer içinde hayır?” dedim. Meclisimizde bulunan yetişkin bir dost hemen atılıverdi belli ki tecrübeli biri. “Şer içinde, hayrı görmek hayatımızın her anında mümkün” dedi. “Ben böyle bir durumu hem de daha dün gece yaşadım ve gördüm” diye devam ederek anlatmaya başladı. Yalnız söylediklerini bize değil de kendi kendine söylüyormuş gibi anlatıyordu:

“Alemimi dağıtan sevimsizliklerden hayalen beni uzaklaştıracak diye bazen müracaat ettiğim tütün efendi… Sana her zaman ihtiyaç duymuyorum. Bence sana ihtiyacım da yok. Fakat heves peşimi bırakmıyor. Heveslerime de yenilirdim bazen. Senin için girdiğim büfeden, bakkaldan sıkılarak çıkardım. Büfede, bakkalda bulunan herkese mahcup olurdum. Bu sebeple girdiğim bakkalda bulunan çocuklara, yaşlılara, bakkalcıya ‘asıl aldığı tütün değil aslında’ dedirtmek için seni almadan önce ya gazoz alırdım ya da su. Muhtemelen beni gören çocuklar bu amca su ya da gazoz içecek derlerdi. Çevremdekileri böyle düşündürmek yükümü bir parça da olsa hafifletiyordu. Tütün aldığımı görmesinler diye tütünü ikinci plana alıp su ve gazozun yanında tütünü setretmek tedirginliği milyonda kaç kişide görülen bir vakadır bilmiyorum. Fakat biliyorum ki bu tedirginlik ve mahcubiyet hissinin dahi insana bir ikramı muhakkak oluyor.”

“Dün gece geç saatlerde işten çıkmıştım, yorgundum; habire gelen telefonlar… Gün içindeki konuşmalar yeterince canımı sıkmıştı. Bu dağınık kafa ile dolmuşa bindim. Biraz rahatlarım düşüncesi ile kitabımı okuyordum, aslında ruhum daraldığında bana muhatap olacak en birinci tesellicilerim kitaplarımdı. Fakat kitaplarımın dün gece buna gücü yetmedi. Beni rahatlatmak için kafi gelemediler. ‘Ey tütün sana müracaat etmek istemiyorum’ dedimse de dün gece aklıma takılıverdin. Böyle gergin bir ruh haliyle indim dolmuştan. Dükkanlar, bakkallar kapalıydı. Gecenin sessizliğinde yürürken beni üzenler için neler geçmiyordu ki aklımdan.”

“Baktım, uzaklarda küçük bir bakkalın ışığı yanıyor. Artık tutamadım kendimi tütün almak için girdim bakkala. Tanıyorum bu amcayı. Bakkalı bekleyen amca da beni tanıyor. Küçük alışverişlerimizdeki muhabbetinden biliyorum bakkal amcanın bana samimi bir sevgisi var. Gerçi bu sevgi, bakkal amcadan tütün isterken daha da mahcup olmama sebep oluyor.”

“Yine önceden yaptığım gibi yaptım. Dükkanda dolandım biraz. Bir su bir de gazoz aldım. Sonrasında bakkal amcaya bir de tütün dedim. Bakkal amca ‘Aman ha! Hoca’ dedi. Öyle geçiştirdi. Su ve gazoz yine tütünü ikinci plana attı. Parasını ödedim. Bakkal amcaya ‘Hayırlı geceler’ diyerek çıktım dükkandan. O kafa dağınıklığı ile eve geldim. Zili çaldım. Her zamanki gibi eşim yatmamış beni bekliyordu. Selamlaştıktan sonra eşim elimde gazozu görünce ‘Bana gazoz mu aldın?’ dedi. Ben de ‘Evet’ dedim. Eşim ‘Canım nasıl da gazoz çekmişti, beni düşündüğün için çok teşekkür ederim’ dedi. Eşimin sevinmesine çok mutlu oldum. İçimden ‘Keşke tütün aklıma gelmeden eşime gazoz almak aklıma gelseydi’ diye geçirdim. Bu güzel ikramın hürmetine kendi kendime ‘Bundan sonra bir daha tütün almayacağım’ diye söz verdim. Dün gece farkında olmadan sevgili eşimin gönlünü almak, onu hoşnut etmek beni çok mutlu etti.”

“Kim nereden bilecekti ki asıl maksatlarımızı. Belki de bazen zararların içinde faydaların olduğunu görünce terk ediyorduk zararları. Kendi kendime ‘Biri bizi hep şefkate sevk ediyor’ dedim. Ben zararlı bir iş yaptım. Meğer aynı zamanda eşimin içinden geçeni de yapmışım. Belki de ne için o bakkala girdiğimi eşime hiç anlatamayacağım. Böyle bir hadiseden sonra eşim nereden bilecek benim neler hissettiğimi. Bu da işin ayrı bir veçhi. Yaşadıklarımızı anlatamadan göçüp gidiyoruz. Hatta birçok şer içinde hayırlı işleri göremeden ayrılıyoruz bu dünyadan. Biri bizi sevk ediyor. Hazret-i Musa’ya anlatıldığı gibi tüm yaşadıklarımızın iç yüzünün bize tek tek anlatılacağını da unutmayalım.”

Dostumuzun tütünü bırakmasına ve eşini sevindirmesine sebep olan bu ikramdan aldığı heyecan ve ders ne güzeldi. Bu hadise sorumuza cevap olarak bize de kâfi gelmişti. Çaylarımızı içtikten sonra muhabbet meclisimizden sevinçle ayrıldık.

Ömer Faruk Topçuoğlu
Latest posts by Ömer Faruk Topçuoğlu (see all)
Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.