Aciz hissediyor muyuz kendimizi? Kırılmaya başladı mı rububiyetimiz? Ubudiyet halini almış gibi görünmek nefsin rububiyetinin kırılmaya başladığının bir göstergesi olabilir mi? Gaflet perdemiz ne âlemde? Hakikatleri tam göremesek dahi bir nebze olsun görmeye başlayabildik mi? Diyebiliyor muyuz Rabbim bana zemin yüzünü bir sofra-i nimet suretinde halk etmiş? Kuru ekmeğin dahi tadını alabildik mi? Ya şefkat? Hakiki şükrün bir esası olan şefkat duygumuzu işlettirebiliyor muyuz? Nefsini terbiye edemeyen kendinden başkasını sevemez, kendinden başkasını sevmeyen başkalara nasıl şefkat edebilir? Hür değilim? Malik değilim? Polattan bir vücudum yok, bunu anladım mı? Nefsimin putlarını kırıp yeni yeni putlar mı inşâ ediyorum? Anlamamış, hissetmemiş, bilmemiş, yapmamış, sevmemiş olsam da “Rahmet-i İlâhiye’den ümidinizi kesmeyiniz. Zümer, 39/53”
***
Nefisperest olmak, gaflet hali, kendini kendine malik zannetmek, nimeti vereni unutmak, nimeti vereni tanımamak, nimeti nimet bilmemek, nimetlerin kıymetini takdir edememek, kendinden başkasını düşünememek, aczi ve fakrı başkalarına yakıştırmak, kendinden başkasında su-i ahlâk tevehhüm etmek, içimizdeki firavuncuklara söz geçirememek, bunlar gayet insanî… Bunlar olmasa idi imtihan sırrı mı kalırdı? “Rahmet-i İlâhiye’den ümidinizi kesmeyiniz. Zümer, 39/53” ve çalışınız…
***
Bunlar insanî olmasa idi, nefsin rububiyetini kırmanın en keskin yolu ve şeair-i İslâmiyenin azamlarından olan savm hakikati olmazdı. Peki neden bu derece terbiye? Neden Ramazan? Neden Kur’ân ayı? Neden bin aydan daha hayırlı bir geceyi barındırıyor içinde bu ay? Kur’an-ı Hakîm’in nüzulünün gerçekleştiği bir ayda savm ne gibi hikmetler barındırıyor içinde? Belki binlerce soru sorulabilir…
***
Melekiyet vaziyetine benzemek mi? Ne ilginç? Malâyaniyattan ve süfli ihtiyacattan uzaklaşmak, yememek, içmemek bizi melekleştiriyor mu ne? Neden? Kur’an’ı yeni nazil oluyor gibi okumak ve dinlemek mi? Bunların hepsi savm ile mi yani savm hakikatiyle… Ama asırlar geçti üzerinden diyor nefsim. Yok anlamayacağım ben bu hakikatleri, sanırım başa sarmalıyım, Yirmi Dokuzuncu Mektub’un Birinci Kısmına…
- Ejderhama mektup - 29 Mayıs 2017
- “Din koçu” nasıl olunur? - 27 Şubat 2017
- Yaşayan hikayeler - 16 Ocak 2017