YİNE ACI HABERLER aldığımız günler yaşıyoruz. Müslüman kardeşlerimiz secdeye giderken başlarına gaz bombaları atılıyor. Yaşlı, başı sarıklı dedelerimiz Mescid-i Aksa’nın kapısından tekmeyle kovuluyor. Başı örtülü masum bacılarımıza copla acımasız şekilde vuruluyor. Nice çocuk yaşta gençler suçunu bilmeden acımasız eziyetlerin yapılacağı zindanlara götürülüyor.
Ve bu acılar içinde acı bir ses yükseliyor.
“Ey Müslümanlar neredesiniz!” diye bağırıyor bir anamız.
Gerçekten neredeyiz? Ne yapıyoruz? Sahi Bedir’de üç yüz kadar yiğidin yaptığının onda birini neden yapmıyoruz?
Acı bir durum var. Müslümanlar olarak gaflet uykumuzun en derin yerinde gibiyiz.
Birçok hevesler ile uyuşturdular biz Müslümanları ve ninni niyetine harama çağıran şarkılarla uyuttular bizi. Uyuttular ki birlik olmayalım. Parçalara böldüler ki lokmaları yutması kolay olsun. Çünkü biliyorlar ki birlik olsak boğazlarına durup boğarız onları.
Şeytanın en büyük aldatmacalarından biri ise şu: “Sen ne yapabilirsin ki?”
Bizi bir şey yapamayacağımızı inandırıyor şeytan. “Hadi sen uyumaya devam et!” diyerek gaflet yorganını üzerimize örtüp iyice uyutuyor bizi.
Peki sahi ne yapabiliriz biz?
Gerçekten nasıl yardım edebiliriz kardeşlerimize?
Üzerimize atılan gaflet yorganını nasıl atarız üzerimizden?
Ruhumuza, kalbimize karıştırdıkları uyutucu uyuşturuculardan nasıl kurtuluruz?
Bu konuda sorulacak çok soru var ama en büyük cevaplarından birisi ise çalışmak.
İman davamız için daha çok çalışmak. Okumak, yazmak ve en önemlisi susmamak…
Sözün tesiri düşündüğümüzden çok daha büyüktür. Nice sözler savaş başlatmış, savaş bitirmiştir.
Sözün tesiri hakkında mesajlarla dolu Saadet Asrı’ndan bir hadise aktarmak istiyorum.
Hudeybiye Antlaşması gereği Peygamber Efendimiz aleyhissalatü vesselam umre için Mekke’ye gelmiştir.
Tavaf sırasında Peygamberimizin şairlerinden olan Abdullah b. Revaha hem Kâbe’yi tavaf ediyor hem de şiir okuyordu. “O Allah’ın ismiyle başlarım ki dininden başka gerçek din yoktur O’nun! O Allah’ın ismiyle başlarım ki Muhammed Resulüdür O’nun! Çekilin, ey kâfir oğulları Resulullah’ın yolundan!” diyerek şiiri tekrarlamaktadır.
Hz. Ömer (ra) onun bu hareketinden hoşlanmadı ve onu “Ey ibn-i Ravaha! Sen Resulullah’ın (asm) önünde, Allah’ın hareminde bu şiiri söyleyip duracak mısın?” diyerek susmasını istedi.
Hz. Ömer’e (ra) mukabil Resul-i Zişan Efendimiz aleyhissalatü vesselam “Ey Ömer! Ona mâni olma! Vallahi onun sözleri bu Kureyş müşriklerine ok yağdırmaktan daha tesirlidir” diyerek cevap verdi. Sonra da Abdullah b. Revaha’ya dönerek “Devam et, devam et ey ibn-i Revaha!” dedi.
Gerçekten Resulullah aleyhissalatü vesselamın sözleri bize de bir ok gibi gelmiyor mu? Evet yapabileceğimiz bir şey değil çok şey var. Asırlar öncesinden ışık tutuyor bize rehberimiz olan Peygamberimiz aleyhissalatü vesselam. Okuyacağız, yazacağız, konuşacağız, paylaşacağız.
Bu asrın insanını en çok yönlendiren etkenlerden olan sosyal mecralardan paylaşacağız. Yaya ok koyup atamıyor isek klavyeler yay, parmaklarımız ok olacak ve yazacağız…
Ama yazmak için önce çok okumak gerek. İşte okuyarak gaflet uykusundan uyanacağız. Ruhumuza enjekte ettikleri uyutucuların etkisinden satırlar ile kurtulacağız. Kendimizi geliştirip sözümüzü ok eyleyeceğiz zalime. Mazluma bir sığınak olacak kelimeler.
Ve gün gelecek gerçekten kurtulacağız zalimin zulmünden. Çünkü yeryüzünde hiçbir zulüm devam edip gitmez. Her zulmün bir sonu vardır. Ve zalimlerin hepsinin yargılanacağı büyük mahkeme olan Mahkeme-i Kübra vardır.
O zalimlere ancak Mahkeme-i Kübra’nın yargısı yeter.
Adil-i mutlak olan Rabbimiz onlara hak ettikleri cezayı verir.
Zalimler için yaşasın Cehennem…
Ve biz de bize düşeni yapmalıyız. Kendimizi geliştirip, kulluğumuzu arttırıp sözlerimiz, yazılarımız ve dualarımızla kardeşlerimize yardım edelim ve bilelim ki:
Her gecenin bir sabahı vardır…
Rabbim ilminizi arttırsın .Bizleri de ilme yonlendirsin daha çok okuyup bir ok gibi düşmanları ilmimizle mağlup edelim inşallah