Modernist tahribat
ÖNCE İSLAM MUKTESEBÂTINA, sonra hadis-i şeriflere, son zamanlarda da yavaş yavaş Kur’ân’ın lafızlarına ilişme cüreti bulan modernist akım… Hâlâ daha birçoğumuzun mahiyetinin cahili olduğu tahrip edici sel…
Müntesiplerinin etki alanı ilâhiyat kürsüleri gibi mekânlarla sınırlı kalmadı, ne yazık ki halk tabakasında da hayli yankı uyandırdılar. Ekranlarda ve sosyal mecralarda sık sık kurtarıcı rolünde boy göstermeleri, “Yok efendim bütün hadisleri inkâr etmiyoruz” tarzı lütufkâr ifadeleri, hiçbir ihtisaslarının olmadığı mevzularda dahi fikir serdetmeleri ve ekser halkın dünya işlerine düşkünlüğünden dini meseleleri arka sıralara atmaları, bu manevî yabanileşme nedeniyle de çabuk kanabilmeleri gibi çeşitli sebepler bunda etkili oldu muhakkak.
Yıllar önce coşkulu bir Risale-i Nur okuyucusu olan bir yakınımın, şimdi onlara meyliyle birlikte sürekli Bediüzzaman’a dil uzatma cesareti bulabilmesi, benim için de yakinî bir delil oldu. Muhtemelen herkesin çevresinde benzer tecrübeleri olmuştur. Bu tahribatın tesiri eş-dost sohbetlerine kadar sıçradı maalesef.
Modernistlerin Müslümanlar içerisinde durduğu noktayı biraz şuna benzetiyorum: Bir dost grubunu evimize davet ediyoruz. Bir kısmı davete icabet ediyor, bir kısmı da etmiyor. Gelenlerden bir kısmı misafirlik edebine uygun hareket ederken diğer bir kısmı üstlerine vazifeymiş gibi binanızı beğenmiyor, daha modern bir görünüm için tekrardan inşa edilmesi gerektiğini söylüyor ve binanın bodrumuna inip apartmanı ayakta tutan kolonları tahrip etmeye başlıyor. Böyle bir durumda onlara müsamahakâr davranmak, “Olsun en azından davetimize icabet ettiler, hiç gelmeyenlerden iyidir” gibi teselliler aramak herhalde en hafif tabirle ahmaklık olur.
Bu açıdan bakarsak modernistlerin fikirlerine değil taraf olmak, ılımlı durmak dahi büyük bir hatadır kanaatindeyim. En azından ehl-i Sünnet ulemanın bazı Mutezile âlimleri için dediği gibi, şahıslarının olmasa da fikirlerinin dalâlet içerisinde olduğu bilinmeli ve teyakkuzda olunmalıdır.
İçtihad Risalesi’nden bir perspektif
Öyle de İslâmiyetin dairesine Selef-i Salihîn gibi takvâ-yı kâmile kapısıyla ve zaruriyât-ı diniyenin imtisali tarikiyle dâhil olanlarda meylü’t-tevessü ve irade-i içtihad bulunsa o kemâldir ve tekemmüldür. Yoksa zaruriyâtı terk eden ve hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye tercih eden ve felsefe-i maddiye ile âlûde olanlardan olan o meylü’t-tevsi ve irade-i içtihad vücud-ı İslâmiyeyi tahrip ve boynundaki şer’î zincirini çıkarmaya vesiledir.
İçtihad Risalesi namlı Yirmi Yedinci Söz’den alıntıladığım bu cümlenin nazarıyla bakalım. Hakikaten, bu mealci modernistlerin ve meyledenlerinin yaşadıkları savrulmayı görmemek mümkün mü?
“Teolojik” bir muhtevada aldığı ilahiyat eğitiminin ardından yüzlerce sene ümmete Kur’ân ve Sünnet yolunda rehberlik yapmış allâmelere sıkılmadan kafa tutabilmek hangi akla hizmettir? Kuşatıcı bir ilim gerektirdiği için ancak ehlinin arasında müzakere edilmesi gereken (mesela hadislere dair) çok ince meseleleri sosyal medya gibi ortamlarda tartışmaya açmak hangi insafa sığar? Hayli kusurlu ve daha kendi şahsi hayatlarına tesir etmeyen ibadet ve takvalarıyla, elli sene yatsı abdestiyle sabah namazını kılan müttaki Müslüman büyüklerini bir kalemde silebilmeyi bozulmamış hangi vicdan kabul eder? Natüralist-determinist şartlanmalarla kirlenmiş felsefî zihinleriyle, İmam Gazalî (r.a.) gibi nihayet takvayla mükemmel ilmi şahsında cem etmiş büyük müceddidlere karşı üstünlük vehimlerine kapılmayı bu ümmetin kalb-i umumisi hiç kabul eder mi? Misalleri çoğaltabiliriz.
Meselenin ilmî boyutunu ehl-i ihtisâsa, modernist ehl-i bid’adan ıslah olma kabiliyetinde olanları ıslâha, olmayanlarını da Allah’a havale ediyoruz. Akademisyen bir hocamızın dediği gibi: İslamiyet deniz gibidir; kendisine bulaştırılmaya çalışan bütün pislikleri yıkar, ak pak eder Allah’ın izniyle. Bize düşen ise mü’minâne bir ferâsetle bu gibi müzahrefatı fark edip, fikren ve kalben dengeli bir karşı duruş ortaya koyabilmektir diye düşünüyorum.
- Hadis inkârcılarının görmek istemeyeceği alan: Sahabenin sükûtunun ikrar olması - 6 Haziran 2024
- Kastamonu Lahikası’ndan İkinci Dünya Savaşı’na bakış - 25 Mayıs 2024
- Bediüzzaman hazretlerinin fikrî bir yolculuğu - 7 Şubat 2024
1- Mealci, modernist akıma karşı, nasıl bir görüş ve anlayışla duruş sergilememiz gerekirdi?
2- Mealci, modernist akımın handikapları ve çıkmazları, Kuran’ın makasıdı ile nasıl çeliştiğini açıklayan kıymetli çalışmalarınızı bekliyoruz.
Selamlar..
İbrahim abi teşekkür ediyorum teşvikleriniz için. Allah razı olsun. Sorularınızı ehl-i ilim hocalarımıza havale ettim aslında ben:) Ebubekir Sifil, Mehmet Ali Büyükkara, İhsan Şenocak gibi isimler benim ilk aklıma gelenler.
Bizim de kabımıza Risale-i Nur’dan damlayanlar olursa burada paylaşmaya çalışıyoruz. Rabbim daha küllî ve sistemli çalışmalar nasip etsin inşallah.
Bu arada ikinci sorunuza kısmen cevap oluşturabilecek bir tefekkür denememiz olmuştu. Nazarınıza sunayım:
http://vukufiyet.com/bir-mealcilik-elestirisi-tek-kitap-bize-yeter-mi.html