Neyi bekliyoruz?

Neyi bekliyoruz?

Bilinen gerçek bir yaşanmış hikâye vardır.

İkiz bebekler daha anne karnında iken yediği ve içtiği ayrı gitmeyen, hep aynı şeyleri paylaşan iki kardeştirler.

Bu ikizlerin arasından -tabiri caizse- su sızmıyormuş daha dünyaya gelmeden önce.

Ama doğum vakti gelmiş… Biri önce, diğeri bir iki dakika sonra dünyaya geldiklerinde; biri güçlü ve sağlıklı iken, diğeri çelimsiz ve hastalıklıymış. Doktorlar ikizleri ayırmışlar ve ayrı küveze koymuşlar. Hasta olana gereken bütün müdahaleler yapılmış, ama her geçen gün daha da kötüleşmiş bebeğin sağlık durumu. Artık doktorlar bile ümitlerini kesmişler. Fakat olanlar ondan sonra olmuş.

Bir gece hastanedeki nöbetçi hemşire ikiz bebeklerin hasta olanını alıp sağlıklı olan bebeğin küvezine koymuş. Kardeşlerin tekrar birleşmesine vesile olmuş. Ne mi olmuş bundan sonra?

Sağlıklı olan bebek hasta olan kardeşinin omzuna elini atmış ve küçücük bir dokunuş yapmış hasta olan kardeşine. Ve ondan sonra hasta bebeğin sağlık durumu günden güne iyileşmeye ve düzelmeye başlamış.

Sosyal hayatta kime sorsan herkesin dünyalar kadar derdi var. Tek bir dairede yaşarken ayrı-gayrı olan, birbiriyle konuşmayan nice kardeşler var.

Ne oldu bizlere de böyle mutluluğuz, sevgimiz azalmaya başladı?

Ne oldu bizlere de maddeten çok zenginleşmemize rağmen ve kişi başı milli gelirimiz artmışken; manen en diplere kadar çöker olduk? İnsanlığı en karanlık çukurlardan çıkarıp en medeni ve en saadetli bir toplum haline getiren bir peygamberin ümmetine ne oldu da bugün tam tersi bir duruma gider oldu.

Ne oldu bizlere de kardeş kardeşe tahammül edemez oldu?

Ne oldu bizlere de kardeşimizi düşman bilir olduk?

Nereye gizlendi ebedi kardeşliğimiz ve insanlığımız?

Yoksa bizlere birileri mi dokundu da içimizdeki kardeşliği değil, nefreti ve düşmanlığı açığa çıkardı?

Artık birimiz diğerimize güvenemez, birimiz diğerimizle konuşamaz, paylaşamaz olduk…

Biz neden insanlığımızı gittikçe kaybeder olduk?

Neden her gün daha da göçer oldu insanlığımız bizden?

Nereye gidiyor bu insanlığımız, bizden ayrı nerelere göçüyor?

Biz aynı Allah’a, aynı ahrete, aynı kitaba, aynı peygambere inanırken, aynı risaleleri okuyorken neden birimiz diğerimize tahammül edemeyip hemen karşımızdakinin kalbini kırıyor?

Kim ekti bu fitne tohumlarını aramıza; yoksa biz fark edemeden zındıka cereyanlarına mı esir olduk?

Neden kardeşimizi olduğu gibi kabul edip, vicdanına sıcak bir dokunuş yapamıyoruz? Yoksa bizden de mi göçüyor insanlığımız da sürekli eleştiriyoruz, kınıyoruz, kırıyoruz.

Niçin yapıcı değil de yıkıcıyız?

Aynı Kâbe’ye, aynı vakitte günde en az beş defa yönelirken, ne oldu insanlığımıza da insanca paylaşamıyoruz, konuşamıyoruz?

Lütfen, artık birileri de insanlığımıza dokunsun da kaybolan insanlığımız, kardeşliğimiz, dostluğumuz çoğalmaya başlasın.

Gerekirse biz maddeten fakir olalım, fakat kardeşliğimiz artsın, paylaşabilelim sevgimizi birimiz diğerimizle…

Artık samimiyetle dokunalım birbirimizin gönlüne…

Kardeşimizi her türlü hata ve kusurlarına rağmen sevip kabul edebilme erdemini gösterelim artık.

Unutmayalım ki dokunmak sadece fiziksel değildir.

Konuşabilmek de, dinleyebilmek de manevi bir dokunuştur.

Özgür bırakalım biraz birbirimizi, bırakalım ki birbirimize içimizi dökebilelim.

Kelimelerimiz kucaklaşsın ve sarılsın birbirine…

Hemen yıkıcı bir şekilde eleştirmeyelim ve kırmayalım birbirimizi; aradaki manevi ve uhrevi zincirlerimizi, ebedi kardeşlik bağlarımızı koparmayalım.

Lütfen anlayalım artık birbirimizi…

Eğer anlamadan yoksun isek anlamış gibi görünelim hiç değilse kırmadan, dökmeden…

Lütfen ezmeyelim hemen birbirimizi…

Aksi halde insanlığımız bizden kaçıyor ve her gün uzaklaşıyor, Doğu’dan Batı’ya…

Göç ediyor bizden başkasına…

“Mü’min mü’minin kardeşidir” demişti Efendimiz (ASM)…

O zaman herkes kardeşine, dolayısıyla insanlığına sahip çıksın. Dokunsun kardeşinin vicdanına, sesine… Ses versin kardeşinin çığlıklarına… Öldürmesin insanlığını, ne kendisinin ne de başkasının…

Artık yakınlaşalım birbirimize, kardeşliğimizi hatırlayalım, insanlığımızı doyasıya yaşayalım.

Martin Luther King ne güzel demiş:

İnsanlar çok şeyi öğrenmişler. Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi.

Fakat çok basit bir şeyi, kardeş gibi yaşamayı öğrenememişler.

En basit olanı yapabilmek, en güzel manevi dokunuşlarla kapatılmış kapıları yeniden açabilmek ve kardeşliğimizi gösterip ortaya çıkarabilmek duasıyla…

Share

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.