Bediüzzaman Said Nursi, “Alem-i İslam’a indirilen darbelerin en evvel kalbime indiğini hissediyorum” diyordu. Ve cümleye kendi elemlerine tahammül ettiğini söyleyerek başlıyordu.
Şu günlerde canımızı ne daha çok acıtmalı? Acı ile iman arasında bence yakinen bir ilgi var. En çok acılar yazdırıyor ve en çok acılar düşündürüyor. Şu günlerde kendi derdimizi bile dile getirmek vicdan azabı olarak geri dönüyor sinelerimize. Daha büyük dertlerimiz var çünkü. Sevdaymış, hastalıkmış, geçimmiş, makammış her şey bir yana… Geçtik mi hepsinden? Biraz olsun değil mi?
Eskisi kadar çok düşünmüyoruz artık başımızı yastığımıza koyduğumuzda firaklardan gelen elemleri. Belki ülkemizin ve İslam aleminin saadetini yani külli bir saadeti daha bir düşünür olduk. Çünkü hiçbir mutluluk tek başına yaşanmaz. Hiçbir mutluluk tek başına yaşanmadığı gibi aslında hiçbir sevap ve günah da tek başına değil bu hayatta. Biz Nur talebeleri en azından bunun farkındayız ve cemaat şuuru ile hayatımızı devam ettirmeye çalışıyoruz. Bizim salih amellerimiz de ortak. Değiliz birimiz diğerimizden ayrı…
Geçtiğimiz günlerde bir darbe girişimi yaşadık. Yıllardır İslam aleminin umudu dediğimiz ülkemin bağrında on yıllardır çığ gibi büyük bir felaketti oysa bu… Eyvah aldandık! Yıllardır birçok şey yazıldı, çizildi bu konularda. Tehlikenin bu kadar büyük olduğunu kavrayamadık. Aslında kavramalıydık diyor vicdanım ve aklım…
Alem-i İslam’a darbeler yıllar önce indirilmeye başlamıştı aslında. Kur’an’dan süzülen hakikatleri kendi inhisarları altına almaya çalıştıklarını fark ettiğimizde bir önlem almalıydık belki de. Sustuk ve uzaklaştık. Bu hakikatler onların değil umumun malıydı. Hakikatleri adeta kendi cümleleriymiş gibi pazarlarken üzerine tevhid akidesine aykırı davranışlarda bulunuyorlar ve darbelere devam ediyorlardı. İslam dininin her bir rüknünden uzaklaştıkça yeni bir darbe daha alıyordu İslam alemi.
Biz farkında değildik aldığımız darbelerin. Herkes işine baksın demekle meşguldük belki de… Bir darbe, bir darbe ve bir darbe daha… En şiddetlisini indirene kadar devam edecekti. Yani alem-i İslam’ın sükutuna kadar. Peki İslam sükut eder mi? Elbette etmez… Güneş üflemekle sönmez, balçıkla sıvanamaz, gözünü kapayan yalnız kendine gece yapar. Biz bu hakikatleri öğrenerek büyüttük içimizdeki umutları. Bediüzzaman Said Nursi’nin, “Ümitvar olunuz en yüksek gür seda İslamın sedası olacaktır” sözünü haykırdığı gün her müminin gönlüne bir ümit tohumu atılmıştı zaten.
Lakin gelinen nokta çok acı oldu. Biz de en evvel bu darbeyi ciddi manada alem-i İslam’a inen bir darbe olarak görmeliyiz sanırım. İnsana dair bütün kavramları yüreğimizde hissettik. Esfel-i safiline nasıl düşülür, ala-yı illiyyine nasıl çıkılır, bu büyük acıyla gördük. Biz böyle konuşuyoruz da zira bizler az darbe gördük. Herkesin acısı kendine büyük…
- Ejderhama mektup - 29 Mayıs 2017
- “Din koçu” nasıl olunur? - 27 Şubat 2017
- Yaşayan hikayeler - 16 Ocak 2017
Evet haklısınız. İçimizdeki ve çevremizdeki darbeler büyümeden engellenirse daha büyüklerinin önü alınmış olacaktır. En büyük darbeler akla, kalbe, inanca inen darbeler. Allah bizleri darbenin küçüğünden de büyüğünden de muhafaza eylesin.